Siz Aslında Kimsiniz?
Bizim, nerede, nasıl dünyaya geldiğimiz, hangi şartlarda büyütüldüğümüz, bizim kaderimiz için oldukça önemlidir. Hangi coğrafyada, hangi ülkede, hangi şehirde, hatta hangi semtte dünyaya geldik? Nasıl bir anne-babanın çocuğu olarak?
İstenilen, beklenen bir bebek miydik? Heyecanla hazırlıklar yapılan, yoksa anne-baba olmak istemeyen ya da buna hazır olamayan birilerine mi geldik? Kız beklenirken erkek mi olduk? yoksa erkek beklenirken kız mı? Bir ailenin ilk çocuğu muyduk yoksa ikinci, üçüncü, dördüncü..? Anne-babamız, biz büyürken sevgi ve merhametle mi yaklaştı bize yoksa sert bir disiplinle mi? Psikolojik veya fiziksel şiddete maruz kaldık mı? Etrafımızda yaşandı mı şiddet? Anne ya da babamın uzun süreçli bir hastalık yaşadığı bir evde mi büyüdük yoksa hep ayakta ve sağlıklılar mıydı? Erken yaşta büyük bir kayıp yaşadık mı? Biz büyürken annemiz ve babamız aynı evdeler miydi?. Kardeşlerinize sizden daha çok değer verildiğini düşündünüz mü hiç? ya da anne ve babanıza yaranmak için bir şeyi hırs yaptınız mı? Ancak iyi bir şey yaparsam beni severler diye koşullanıp bu uğurda iyi bir çocuk olmaya çalıştınız mı? Çocukken başımıza bizi derinden etkileyen bir olay geldi mi? Ya da okulda arkadaşlarımızın önünde tahtaya kalktığımızda sorunun cevabını bulamayıp rezil olduk mu hiç?
Bu yukarıda sorduğum sorular sayfalarca sürebilir. Bu örnekleri vermemin sebebi, doğduğumuz andan bu ana kadar biz bizi yapan birçok deneyim olduğunu fark etmemiz. Bir bebek doğduğunda yumuşacık bir hamur gibidir. Doğduğu aile, çevresindekiler, yaşadığı koşullar, hayat deneyimleri onu yoğurup şekillendirmeye başlar, hayal kırıklıkları, üzüntüler ve olumsuz olaylar da onu fırında pişirip sertleştirir. Ve biz de şu an ki biz oluruz. Tam olarak kim olduğumuzun farkında olursak, bizi neyin mutlu neyin mutsuz ettiğini de biliriz. Aslında, bizi ne rahatsız ediyor ve aşağıya çekiyor, ne bizi yukarı taşıyıp bizi başarıya ulaştırıyor biliriz. Kendimizi ve yaşam koşullarımızı tam manasıyla tanıyabilirsek içinde bulunduğumuz koşullar doğrultusunda rotamızı hep bizi mutlu eden bize yarayan bizi yukarıya taşıyacak rotalara çeviririz. Mesela, arabamıza bindik ve bir yere gideceğiz. Nereye gideceğimizi yani yol haritamızı bilirsek hiç tereddütsüz zaman kaybı yasamadan hedefimize doğru gideriz. Ama arabaya bindiğimizde nereye gideceğimizi bilmezsek, bir yol haritamız bir hedefimiz yoksa ortalarda öyle dolanır hem zaman kaybeder hem kendimizi boşuna yorar hem de hiç bir yere varamayız ya da yanlış hedeflere varırız. Bazılarımızda maalesef başkalarının hedeflerine varır ve bunun sonu mutsuzluk ve hayal kırıklığı olur.
İnsanoğlu öncelikli olarak ne ister? Sevilmek, kabul görmek, mutlu olmak, takdir edilmek, beğenilmek, onaylanmak, tanınmak, bilinmek, hayatımıza bir anlam kazandırmak ister. Bu liste böyle uzar gider.
Ama burada ki sorulması gereken önemli soru; Siz ne istiyorsunuz?
Denizin ortasında bir gemiysen ve eğer bir hedefin yoksa, ya başkasının limanlarına sığınırsın ya da dalgaların arasında kaybolursun.
Kendinizle tanıştığınız, kendinizle ilgili büyük farkındalıklar yaşadığınız ve doğru hedefler koyduğunuz bir gün olması dileğiyle… Sevgiler
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.